İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir

İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir
ilim

Ehl-i sünnet âlimleri: Eshâb-ı kirâm üçe ayrılır

Ehl-i sünnet âlimleri: Eshâb-ı kirâm üçe ayrılır
Eshâb-ı Kirâm

Kişi bildiği ile amel etmedikçe alim olmaz.

Kişi bildiği ile amel etmedikçe alim olmaz.
Alim !!!

İman çıplaktır, elbisesi takva, süsü utanmak, meyvesi ise ilimdir.

İman çıplaktır, elbisesi takva, süsü utanmak, meyvesi ise ilimdir.

İbnu Ömer Anlatıyor ...

2 Ocak 2010 Cumartesi


Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (kayan) bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında: "Bizi bu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah`a yapacağınız dualar kurtarabilir!" dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi: "Benim yaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirine yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hala uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını bekliyordum. Derken şafak söktü: " Ey Allahım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!" Taş bir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi. İkinci şahıs şöyle dedi: "Ey Allahım! Benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kam almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüz yirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada: "Allah`ın mührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana haramdır!" dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terkettim. Ey Allahım, eğer bunları senin ma-yı şerifin için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar." Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı. Üçüncü şahıs dedi ki: "Ey Allahım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi [bir farak pirinçten ibaret olan] ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kar ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve: "Ey Abdullah! Bana olan borcunu öde!" dedi. Ben de: "Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve, köleler senindir. Git bunları al götür!" dedim. Adam: "Ey Abdullah, benimle alay etme!" dedi. Ben tekrar: "Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!" diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü. "Ey Allahım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!" dedi. Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler."

Kucuk Bir Kıssa: İlmin Tanimi !!!


Büyük İslâm âlimi Şakik-i Belhi hazretleri uzun yıllar okuttuğu talebesi Hatim-i Es'ama sordu:

- Kaç senedir benden ilim tahsil ediyorsun?

- Otuzüç senedir.

- Neler istifâde ettin?

- Sekiz şey istifade ettim.

- Ben ömrümü sizin yolunuzda, sizlerin tâlim ve terbiyenizde harcadım. Sen ise sadece sekiz şey istifade ettiğini söylüyorsun!

- Evet Hocam, doğrusunu isterseniz sekiz şey istifâde ettim.

- Nedir bu sekiz şey?

- Birincisi; halka baktım, herkes kendine bir arkadaş, bir dost seçmiş. Herkesin dostu, kabre kadar arkadaş oluyor. Definden sonra çekip geliyor. Düşündüm, ben öyle bir dost bulmalıyım ki, devamlı arkadaşım olsun, kabirde de beni yalnız bırakmasın. Böyle bir arkadaş ise ancak sâlih amel olurdu. Ben de onu seçtim.

- Güzel seçmişsin. Diğerlerini de söyler misin?

- İkincisi; halka baktım, çoğu nefsinin hevâsına esir olmuş. Halbuki Kur'ân-ı kerîmde, nefsini hevâ ve hevesten alıkoyan kimsenin yerinin Cennet olduğu bildirilmekdir. Kur'ân-ı kerîmin hak olduğunu bildiğim için nefsi emmareye muhalefet ettim. Ona esir olmadım, onunla mücadele edip Hakkın emrine boyun eğmek mecburiyetinde bıraktım. Nefsim kötülük işleyemez hâle geldi.

- Allah seni mübarek etsin! Üçüncüsünü de söyle!

- Üçüncüsü; halka baktım, dünyanın faydasız meşgalesi içinde boğulmuş, didinip duruyorlar. Bir şey kazandık zannederek onunla seviniyorlar. Halbuki Kur'ân-ı kerîmde, insanların kazandıkları ne kadar çok olursa olsun tükeneceği, fakat Allahın katındakilerin ise baki olduğu bildirilmektedir. Senelerdir kazandıklarımın tükenmemesi için, âhıret azığı olarak hep baki kalmak üzere Allahü teâlâya emânet ettim. Yani dîne hizmet eden müesseselere ve diğer hayır hasenata verdim.

- Çok güzel etmişsin, dördüncüyü de söyle!

- Dördüncüsü; halka baktım, kimisi şerefi, akrabasının çokluğunda görüyor, kimisi kibirlenmekle şeref sahibi olacağını zannediyor, kimisi sülâlesi ile iftihar ediyor. Halbuki Kur'ân-ı kerîmde en şereflilerin takva sahipleri olduğu bildirilmektedir. Yani bütün haramlardan kaçarak Allahın emrine uymaktır. (Takva sahibi kimse, Allahın emirlerine uyduğu için günah işlemez. Devletin kanunlarına uyduğu için suç işlemez. Vatanını, milletini, bayrağını sever. Herkese iyilik eder. Kimseye zararı dokunmaz. Din ve fen bilgilerini öğrenerek insanlığın sâadeti için çakşır.) Ben de takva sahibi olmayı seçtim.

- Çok güzel yapmışsın. Beşinciyi de söyle!...

- Beşincisi; halka baktım, bazısı mal ve makam sevgisi yüzünden birbirine haset ve buğzediyorlar. Halbuki Kur'ân-ı kerîmde taksimatın ezelde yapıldığını ve bunu kimsenin değiştirmeye gücünün yetmiyeceğini bildiğim için hiç kimseye haset etmedim. Hak teâlânın taksimatına razı oldum. Kimseye buğzetmeden helâlinden kazanmağa çalıştım.

- Ne iyi yapmışsın ve ne iyi söylüyorsun. Altıncısını da söyle!

- Altıncısı; halka baktım, bazıları nefsâni garaz ve şeytani vesveseler yüzünden birbirine düşmanlık ediyor. Halbuki Allahü teâlâ, (Şeytan sizin düşmanınızdır) buyuruyor. Şeytanı kendime düşman bildim. Onun hilesine aldanmamağa çalıştım. Allahın emrine uyarak doğru yolda yürümeğe gayret ettim.

- Güzel etmişsin, ey Hatim! Yedinciyi de söyle!

- Yedincisi; halka baktım. Bazısı dünyevi ihtiyaçlarını kazanmak için nefsine esir düşerek haram ve şüpheli şeylerden kaçamıyorlar. Allahın benim de rızkımı tekeffül ettiğini bildim. Bu bakımdan harama el uzatmadım. Rızkımın helâl yoldan gelmesine çalıştım. Yaratılış gayeme uygun olarak kulluk vazifeme devam ettim.

- Güzel etmişsin, Sekizinciyi de söyle ey Hatim!.

- Sekizincisi; halka baktım. Kimi malına mülküne, kimi mesleğine, kimi san'atına, kimi bileğine güveniyor. Kimi diplomasına, kimi oğluna-kızına, kimi kendine bırakılan mirasa güveniyor. Hasılı herkesin güvendiği bir şey vardır. Halbuki Kur'ân-ı kerîmde, tam bir tevekül ile Allaha güvenip dayanan kimseye Rabbimizin kâfi geleceği bildirilmektedir. Sebeplere sarılarak tam bir tevekkül ile Allaha itimat edip O'na güvendim. O bana kâfi gelir. O ne güzel bir vekildir.

- En güzelini yapmışsın ey Hatim! Allahü teâlâ seni muvaffak etsin. Hakikaten dört kitapta mevcut olan ilim ve marifetin bu sekiz temel üzerinde bulunduğunu gördüm. Bu sekiz usûl ile amel eden kimse dünya ve âhıret sâadetini kazanmış olur. Allahü Teâlâ seni mübarek kılsın, ey Hatim!
 

2009 ·ilim öğren by TNB